Ana Sayfa
İletişim
Ziyaretşi defteri
CİLT SAGLIGI
SAGLIKLI YASAMANIN SIRLARI
ANKETLER
SAÇ SAGLIGI VE BAKIMI
AYAK TEMİZLİGİ
DİŞ SAGLIGI
BANYO YAPMA
RESİMLER
gs resimler
KORKUNC HİKAYELER
fıkralar
KIZ MSNLERİ
ERKEK MSNLERİ
zaza
GULCİN ERGUL
İstanbul Atak Sarkı Sozleri
rap
EL TIRNAK TEMİZLİGİ VE BAKIMI
H- EL VE TIRNAK TEMİZLİĞİ VE BAKIMI
SAGLIKLI GİYİNME
ORTAM TEMİZLİGİ VE BAKIMI
BESLENME
HAREKETLİ YASAM
ZAMAN YONETİMİ
X. SİGARA, ALKOL, MADDE KULLANIMI
TURKIYE
KORKU
ARABA
SARKI SOZLERİ (2)
KORKUNC HİKAYELER

 
« : 31 Ekim 2006, 14:53:42 »
 

Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o, an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için..) 2 metre boyu,yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın..
 




Ramazan ayının ortalarındaydık. Ertesi gün oruç tutmak için sahura kalktım ve uykulu bir halde yemek yedikten sonra, henüz daha soğumayan sıcak yatağıma uzandım. Uykuya dalar gibi olmamla birlikte üzerimde bir ağırlık hissettim. Gözümü açtım ve hareket etme çabalarım sonuçsuz kaldığını gördüm. Yatağımın bulunduğu yerden yemek masasında yemek yiyen annemi görmeme rağmen bir türlü hareket edememem, beni çok şaşırtmıştı. Vücudumun hiç bir noktasını hareket ettiremememin yanı sıra parmağımı bile kıpırdatamamam beni iyice telaşlandırdı. Çünkü daha önceden böyle bir olayla hayatım boyunca karşılaşmamıştım. Müthiş bir güç harcamama rağmen hareket edemiyordum ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Aman Allah'ım sesim de çıkmıyordu. Yaklaşık 3-4 metre uzakta olan anneme lütfen beni kurtar dercesine çırpınmalarıma karşı bir türlü kendimi farkettiremiyordum. Artık dayanamayarak gözlerimi kapadım ve "Yeter artık ne zaman bitecek bu işkence? Yoksa ölecek miyim?" gibi düşüncelere dalarken, birden birinin elini omzumda hisettiğim anda üzerimdeki ağırlık bir anda yok oldu. Bağırarak gözlerimi korkuyla açtığımda omuzundaki elin anneme ait olduğunu görmenin rahatlığıyla, yataktan sıçrayışımın sesi tüm ev halkını ayağa kaldırmıştı. Peki neydi o üstümdeki cisim? Bir insan uykuda olabilir ama gözleri açık asla.



Erzurum da toptan gıda işleri yaptığım o yıllarda bir Pazar sabahı erkenden Hasankale de bulunan bir arkadaşı ziyarete gidiyordum Erzurum’un Taş mağazalar denen caddesinde ki iş yerimin önünden geçerken yanımda dükkanı bulunan toptancı arkadaşımı mağazasının kapısında Pazar olmasına rağmen sanki normal iş günü gibi malları hızlı bir şekilde dışarıya taşıyıp dizdiğini gördüm.Yolun ters istikametinde gittiğim için yanına dönemedim ama karşı caddede arabamı durdurarak seslendim. Bu gün Pazar ne yapıyorsun temizlik mi dedim.Bana kafasını sanki ağır çekim de gibi çevirerek baktı ,uzun,uzun bir bakıştı bu bir şey söyleyeceğini sanarak bekledim ama kafasını çevirerek yavaş hatta süzülür bir şekilde mağazanın içine girdi dışarı çıkmasını bekledim.Çıktığında tekrar seslendim.Bırak temizliği çıraklar yapsın gel seninle hasankaleye gidelim dedim yine cevap vermedi..Benden yaşça oldukça büyük olan dükkan komşumun ileri derecede şeker hastalığı olduğunu bildiğim için yorulmasını istemiyordum.Benimle konuşmamamsını garipseyerek daha fazla ısrar etmedim ama sıkıntılı bir halde yoluma devam ettim.Yolda neden bana karşı böyle davrandığını bir türlü anlayamamıştım.Akşam geç saatte eve döndüğümde iş yerindeki dükkan komşularımın çoğunu çok üzgün bir şekilde beni bekler buldum.Eşim hazırlanmış beni bekliyordu ne olduğunu öğrendiğimde kesinlikle şok geçirdim.Saatlerce kendime gelemedim ve konuşamadım.Yanda ki dükkan komşum bu sabah yedi buçukta girdiği şeker komasından kurtulamayıp ölmüştü.Gece üç de Erzurum devlet hastanesine kaldırılmıştı.İnanamadım .Ertesi gün yurt dışında bulunan oğlunun gelmesi ile cenazeyi almak için hastaneye gidildi.Ben dayanamayıp kayıt kısmına geçerek yatırılış günü ve saatini öğrenmek istedim.Doğru idi Pazar günü sabaha karşı yatmıştı hastaneye ve kendine gelemeden de sabah vefat etmişti..Ben kimi görmüş ve kiminle konuşmuştum..Rüya gördüysem arabayı nasıl durdurmuş ve bütün gün neden benimle konuşmadı diye üzülmüştüm. Hayır benim yaşadıklarım rüya değil gerçek di..Gerçek olmayan ise ölüm ve ölüm sonrası için bildiğimizi sandığımız gerçeklerdi…alıntıdır...


 PELERRİN YARATIK
18 yaslarinda bir genç kiz olan Selin, ailesiyle birlikte Ankara'nin Küçükesat semtinde izbe bir zemin katta yasiyordu. Maddi zorluklar yasayan aile, iki katli bir binanin zemin katinatasinmisti.

Ãœst katta ev sahibi oturuyordu. Selin bu arada ileride esi olacak ev sahibinin oglu Mert ile flört ediyordu.

Tasindiktan bir süre sonra, evdeki garip olaylar ortaya çikmaya basladi. Dairenin arka tarafi tamamen karanlikti. Bir oda, banyo ve mutfagi içeren bu bölümde gündüz bile isik yakma zorunlulugu vardi.

Selin'in ailesinin her ferdi bu olaylardan nasibini aldi. Anne sükriye Baydar evde sürekli garip sesler isitiyor, evde kimse yokken birilerinin terliklerini sürükleyerek banyoya girdigini duyuyordu. Evin küçük kizi Sinem, uykusunda rahatsiz ediliyor ve basucunda ona bakarken gördügü hayalete benzer bir varligi tarif ediyordu. Tüm bu olaylarin odaklandigi yer, evin o arka karanlik bölgesi ve oradaki odaydi.

Güngör Baydar, bir gece yine bu karanlik bölümdeki odada yatiyordu. Bir huzursuzluk hissi içinde uyandi. Ãœzerinde bir agirlik hissetmis ve hareket edememisti. Zorla gözlerini açabildi. Agirliktan dolayi baska bir hareket yapmasi olanaksizdi. O da aynen kiz kardesi gibi, elini tutarak onu izleyen bir varlik gördü. Karanliktan dolayi yüzünü net olarak görememisti. Ancak diger ayrintilar çok açik ortadaydi.

Varlik, sivri külah seklinde siyah bir sapka takiyor ve pelerin giyiyordu. Bir süre sonra ortadan kayboldu. Selin ailesini heyecan içinde uyandirip olanlari anlatti ve varligi tarif etti. Ancak ailesi bütün bu olanlara anlam veremediklerinden, zaman zaman kabus gördüklerini düsündüler.

Olayin sabahi, annesi evden ayrilinca, arka bahçede yukari direkt baglantisi olan merdivenden Mert inip, eve girdi. Selin ve kiz kardesi olayin etkisinden kurtulmus ve bunu kimseye anlatmamaya karar vermislerdi. Bunu yapacaklardi ama iste o zaman inanilmaz bir sey oldu.

Mutfaktaki masanin etrafinda toplanmis oturuyorlardi ki, Mert, Marlboro marka sigara paketini çikarip masanin üstüne koydu ve elindeki kalemle üstüne bir seyler çizmeye basladi. Iki kardes çizdigi sekil karsisinda dehsete kapildilar. Mert, Selin'in tarif ettigi sivri sapkali ve pelerinli varligi çizmisti. Ardindan iki kardese dönüp "Dün gece böyle esrarengiz bir varlik tarafindan uyandirildim" dedi 


Yaşamış olduğum mucizeyi düşündükçe yaşam ve ölüm hakkındaki bilgilerimizin ne kadar az olduğunu daha iyi anlıyorum.

Bir dikkatsizlik az daha hayatıma mal olacaktı.Şimdi hayata oluşumu yaşadığım bir mucizeye borçlu olsam da nasıl yaşandığını kendime bile izah etmekten acizim.Soğuk kış günlerinde imkansızlıklar nedeni ile uzun bir yol yürümek zorundaydım.Okulum evimizden daha doğrusu köyümüzden çok uzakta idi.Her gün bir kilometre yolu hem gidiyor hem de dönüyordum.

Böyle günlerden birinde havanın çok soğuk olması beni tren raylarını takip ederek kestirmeden köye gidebilme düşüncesine itti.Tren yoluna inebilmek için on metrelik bir tepeyi aşmak zorunda idim.Tepeyi aşmak çok kolay olacaktı bunları düşünürken birden ayağımın altında kayan bir taş beni hızla aşağıya yani tren raylarına doğru kaydırmaya başladı.Dengemi tamamen kaybetmiştim.Hızla aşağı düşerek tren raylarının ortasında kendimi buldum .Ayağımda çok şiddetli bir ağrı hissettim. Ayağı kalkmak isteyince acı içinde bağırdım.Sol bacağımın incik kemiği kırılmıştı.Çevremde hiç kimse yoktu kendimi rayların dışına çekmek için ellerimle raylardan kuvvet almaya çalıştım.Ama başaramıyordum kendimi sırt üstü raylara bıraktım.O anda kulağıma lokomotifin kulak tırmalayıcı sesi geldi.Korktuğum başıma gelmişti.Ağlamaya başladım bedenimi çekmek için olanca gücümle gayret ediyordum ama bedenim sanki tonlarca ağırlığın altında idi ve her hareketim inanılmaz bir acı şeklinde bana geri dönüyordu.Trenin sesi yaklaştığında artık hiçbir imkan kalmadığını anladım.

Gözlerim kapandı bayılmak üzere idim rüya görmeye başladım.Başucumda iki yıl önce ölen babam vardı.Eğilerek beni kucağına aldı.Tütün kokusunu çok net olarak algılıyordum. Bu rüya olmalı diye düşündüğümde beynimin içinde babamın tanıdık sesini duydum. Korkma selo,(sağken hep bana böyle hitap ederdi.)Kurtulacaksın bırak ellerini sakin ol dedi.Ellerimle raylara ve balast taşlarına sıkı,sıkı yapışmıştım ve kesilen ellerimden kanlar akıyordu.Babam o kuvvetli kollarıyla beni kucağına aldı ve rayın üç metre uzağına taşıdı.O anda tren acı düdükler çalarak hızla geçiyordu.Birkaç metre sonra duran trenden üç kişi koşarak yanıma geldi hayret içinde etrafa bakıyorlardı.Babam nerede diye ağlamaya başlayınca sus oğlum sus, sen gözlerimizin önünde havalanıp buraya kondun bu iş nasıl oldu dediklerinde onlara verecek cevabım yoktu sessizce babam taşıdı diyebildim.

Beni trene taşıyan bu kişiler baban nerde diye sorduklarında yavaşça iki yıl önce öldü dedim.Birbirlerine bakarak dualar okumaya başladılar.

Bu olayın üzerinden beş yıl geçmişti.Ani bir sancı ile hastaneye kaldırıldım.Apandistim patlamış hemen ameliyata aldılar.Aldığım narkozun tesiriyle rüya gördüm sanıyorum.Babam başucumda bekliyordu diğerinin aksine hiç konuşmuyor dikkatle ameliyatımı izliyordu.Yüzünde çok belirgin bir endişe vardı.Bir süre sonra gözlerimi açtığımda babamın odanın tavanına yakın bir konumda durduğunu ve bana zafer işareti yaptığını gördüm.Güçlükle elimi kaldırmaya çalıştım o sırada yanımda bulunan doktor kıpırdamamam gerektiğini söylerken nedendir bilmem başını çevirerek tam da babamın durduğu yere baktı.O da gördü mü bilmem ama ben kesin olarak babamla vedalaştığımı biliyorum.

Aradan geçen on beş yıl boyunca babam mezarını ziyarete her gidişimde yanından ayrılmadan önce nerede olursan ol beni hep koruduğunu ve hep koruyacağını biliyorum babacığım derim.
ALINTIDIR


 
« : 10 Ekim 2007, 09:03:10 »
 


Okulumuzun bitmesine aylar kalmıştı.Çok yorucu bir maratonun sonuna gelmiş ve birkaç ay sonra kim bilir Türkiye’nin hangi bölgesinde göreve başlayacak doktorlar olarak okulun kapısından çıkıp hayata başlayacaktık.

Bu düşünceler ve ileriye dönük planlarla nişanlım saadetin evinden çıkmış arkadaşımla vapura binmiştik.Birden nişanlımın kanlar içindeki görüntüsü saniyeler içinde gözlerimin önünden akarcasına hızla geçti.Garip bir duyguyla oturduğum yerden aniden fırladım.Çevremdekiler ve yanımdaki arkadaşım şaşkın bir halde bana bakarken ben içim bulandı bahanesiyle vapurun açık kısmına geçtim.

Hala biraz önceki garip duyguyu çözmeye çalışıyordum.Daha fazla dayanamayıp nişanlımı aradım.Cep telefonuna geç cevap verince yüreğim ağzıma geldi ama nişanlımın sesini duyunca rahatladım.Banyoda oluşu nedeni ile geç cevap verdiğini söyleyerek beni rahatlattı.Vapurdan inip arkadaşımla Kadıköy altı yol istikametine doğru yürürken birden nişanlımın canhıraş çığlığını adeta beynimin içinde beynimi patlatırcasına duydum ve hemen kulaklarımı kapattım.Arkadaşım ellerimi kulaklarımdan çekerken ben birden Dönecek vapura doğru koşmaya başladım.Bir taraftan da arkadaşıma saadeti kurtaralım diye bağırıyordum.Ne olduğunu anlayamayan arkadaşımda benimle koşarak kalkmak üzere olan vapura bindi.Yol boyunca nişanlımı aramamıza rağmen telefonu cevap vermiyordu.Evine gittiğimizde ise kapıyı açmadı ve bizde kapıyı kırarak içeri girdik.Ben doğru banyoya koştum.Küvetin hemen önünde kafasından kanlar kan nişanlım bembeyaz bir yüzle yatıyordu.Ben nişanlımı havluya sararken arkadaşımda taksi bulmaya gitti.Hastaneye götürdüğümüz nişanlım ağır bir travma geçiriyordu.Başına on iki dikiş atıldı ve iki gün tam olarak kendine gelemedi.Şuanda dikiş izlerini hala taşıyan nişanlımla iki yıllık evli ve bir kız çocuk babasıyım.

Bu olayı hangi bilimle yada hangi bilgi ile açıklayabilirim bilemiyorum.Ama ben şahitlerle bir doğa üstü olay yaşadım.Bunun adına ister altıncı his ister telepati isterse tesadüf densin.Ne fark eder? Ben yaşadım ve bir hayat kurtardım.Bunun önemini hiçbir anti tez değiştiremez..
ALINTIDIR


Dünyada, kayıtlara geçmiş en ilginç gerçekleşen ölüm; çok ilginç ,
>üstelik
>yakın tarihten. 1996 yılı.
>
>Bizde olduğu gibi Yunanistan da yaz döneminde orman yangınlarıyla
>boğuşuyordu. Yunanistan itfaiye ekibi büyük bir yangını söndürmüşler ama
>oldukça geniş bir alanı da kurtaramamışlardı. Yangın sonrasi uzmanlar,
>yanan alanda araştırma yaparken, gördükleri karşısında küçük dillerini
>yutarlar. Görünen, denizden bir kaç kilometre uzakta ve yüksekte olmasına
>karşın yanmış bir balıkadamdır. Snorkeli ve zıpkını da elindedir üstelik.
>
>Sen, balık avlamak için denize dal ...
>
>Sonra bir yangın söndürme helikopteri, gelip seni çeksin ve yangının
>üzerine bıraksın...............
yok böle bişi çok ilgnç yaani
 
« : 31 Ekim 2006, 15:00:36 »
 

İstanbul'da 1800'lü yıllar... O zamanın ünlü kabadayılarından Ustura Kemal ve arkadaşları, Karacaahmet Mezarlığı'nın karşısında bi evin bahçesinde çilingir sofrası kurmuşlar. İçki masası muhabbeti tüm hızıyla devam ederken laf dönüp dolaşıp mezarlık ve ölü konusuna gelmiş. İçinde zırnık Allah korkusu ve vicdan bulunmadığını iddia ettiği için lakabı Allahsız Osman olan bir kabadayı, "Ulan ölü ne ki be?! Sen sağ olanlardan kork, ölüden kimseye zarar gelmez" demiş. Ustura Kemal da muhabbeti koyulaştırmak için, "Ulan Osman, madem ölüden korkmuyosun, gel şunu iyiden iyiye ispatla bize" diye dalga geçmiş.

Allahsız Osman bunu nasıl yapacağını sorunca, Ustura Kemal, "Aha şu karşıdaki Karacaahmet mezarlığını görüyosun. Madem Allah'a inanmaz ve ölüden korkmazsın, bu gece 12'de mezarlığa girip sana vereceğimiz kazığı mezarlığa içinde bi yere çak. Sabah biz gidip, kazığın orada olup olmadığına bakarız. Eğer orada bi kazık varsa seni takdir ederiz" demiş. Allahsız Osman aslında, gece mezarlığa girmek bi yana, yanından geçerken bile türkü söyleyen bi adammış. Ama yiğitliğe leke süremeyeceğinden, "Peki ama siz de benimle gece gelip, mezarlık çıkışında bekleyeceksiniz" demiş. Zaten bu konuşmalar akşam saatlerinde yapılıyomuş, gece yarısı kalkıp Karacaahmet Mezarlığı'na gitmişler.

Osman, gece karanlığında mezarlığın büyük kapısından içeri girmiş. Herkesin Allahsız Osman olarak bildiği o cesur (!) kabadayı, mezarlığın içinde salavatlar getirerek bi elinde kazık, bi elinde çekiç ilerlemiş. Bi mezarın yanına geldiğinde alelacele eğilip kazığı yere çakmış. Korktuğu için de hemen or'dan uzaklaşmak istemiş. Ama bi'şey, giydiği setrenin, (o zamanlar erkeklerin giydiği uzunca eteği olan bi tür giysi) ucundan tutmuş. Allahsız Osman vargücüyle, "İmdaaat! Ulan yardım edin. Ölü beni tutuyooo" diye feryat etmiş ama kendinden epey uzakta olan arkadaşlarına sesini duyuramamış. Bağıra çağıra mezarın üzerine yığılıp, kalp krizinden oracıkta ruhunu teslim etmiş.

Uzunca bir süredir mezarlığın dışında bekleyen arkadaşları, Allahsız Osman'ın kendilerine oyun oynayıp, mezarlığın öteki kapısından çıktığını düşünüp dağılmışlar. Ertesi sabah ise, Ustura Kemal ve arkadaşları kazığın çakılı olup olmadığına kontrol için Karacaahmet Mezarlığı'na gelmiş. Bi bakmışlar ki, Allahsız Osman, kazıkla beraber setresinin ucunu toprağa çakmış durumda, bi mezarın üzerinde cansız yatıyomuş.


 
« : 31 Ekim 2006, 14:56:53 »
 

Bu olay 10 yıl kadar önce Çapa Tıp Fakültesi'nde olmuş. Tahsin adında bi doktor, ihtisasının 4. yılında yeni bir ameliyat tekniğini etüd etmek için bi kadavraya ihtiyaç duymuş. Çapa'da da kadavralar çok zor elde edilirmiş. Tahsin anatomi kürsüsüne başvurmuş; uzun bir naz-niyazdan sonra tam bir vücut değil ama bir kafa (erkek kafası) vermeye razı olmuşlar.

Bizimki daha uygun bir paket malzemesi bulamadığı için kafayı büyükçe bir pasta kutusuna koymuş. Kutuyu da naylon poşete yerleştirip Nöroloji - Nöroşirürji binasının en üst katındaki asistanlar odasına çıkartmış. Bu odada da külüstür bir buzdolabı varmış. Pakedi o buzdolabına yerleştirmiş. Tam o sırada, ruhsal problemlerinden ötürü uzunca bi süre hava değişimine yollanmış ve de tatili taze bitmiş olan bölüm hademelerinden Niyazi odaya girmiş. Tahsin, Niyazi'nin pakedi karışıtırmasından, beklenmedik bir anda kesik kafayla karşılaşıp korkmasından ve de maazallah kendini yedinci kat penceresinden atmasından falan çekinerek, "Niyazi, bu kutuyu kat'i surette açmıyorsun, tamam mı?" diye defalarca tembih etmiş. Niyazi de, "Tahsin Beyimin emri başım üstüne. Ne açarım, ne açtırırım" yollu teminatlar vermiş. Tahsin nisbeten ferahlayarak odadan ayrılmış. İşlerini yapmak üzere Nöroşirürji katlarından birine inmiş.

Kısa bir süre sonra bölüm başkanı, genç doktoru çağırtarak, "Oğlum ne yaptın, ne ettin?" diye başlayan bir fırça seansına girişmiş. Meğer Niyazi, Tahsin odadan ayrılır ayrılmaz, buzdolabından kutuyu çıkarıp kafayı bulmuş. Ama korkmak şöyle dursun, kafayı kaptığı gibi koşa koşa "Tahsin Bey adam öldürmüş, Doktor Tahsin adam kesmiş diye!" diye naralar atarak Nöroloji asistanlarının odasına dalmış. Elindeki kafayı da o sırada orada bulunan üç hanım asistanın önüne atmış. Kızlardan ikisi oracıkta fenalık geçirmiş. Kendilerine gelince de Tahsin'i şikayet etmişler. Olayın altında yatan gerçek ortaya çıktığında Tahsin, olayı küçük bir disiplin cezası ile atlatmış. 

 
« : 31 Ekim 2006, 14:57:28 »
 

Olay 1974 yılında yapılan Kıbrıs Harekatı'nda yaşanmış. Savaş sırasında bir gün, bizim askerlerden birinin yanına bir başka Mehmetçik gelmiş. Biraz hoşbeşten sonra, ailesine ulaştırması için ona bir mektup vermiş. Bizimki, "Kardeşim savaştayız. Kimin ne olacağı belli değil ki. Belki sen gidersin de, ben kalırım" dese de diğer asker, sürekli, "Hayır sen gideceksin, ben kalacağım," diyormuş. Sonunda başa çıkamayınca razı olmuş. Mektubu götüreceğine söz vermiş. Bir daha o askeri görmemiş. Bi süre sonra da olayı unutmuş.

Savaştan yıllar sonra, askerlikle ilgili eşyalarını karıştırırken bir anda eline o mektup geçmiş. Verdiği sözü tutmamış olmanın rahatsızlığıyla hemen mektubun üzerindeki adrese doğru yola çıkmış. Giderken de, "Döndüyse kendisini görürüm, şehit olduysa ailesine başsağlığı dileyip mektubu veririm" diye aklından geçiriyormuş.

Sonunda evi bulup kapıyı çalmış. Kapıyı açan yaşlı teyzeye, Kıbrıs'ta birlikte savaştıkları oğullarından bir mektup getirdiğini, kendisiyle görüşmek istediğini söylemiş. Kadın şaşkınlık içinde adamı içeri buyur edip kocasının yanına götürmüş. Yaşlı adam olayı dinledikten sonra, "İyi de evladım, bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yok ki" demiş. Ardından da diğer odaya gitmiş ve elinde bi fotoğrafla geri dönmüş. Resmi bizimkine göstererek, "Sana mektubu veren bu muydu?" diye sormuş. Bizim Kıbrıs gazisinin gözleri parlamış: "Evet, işte bu askerdi. Ama Kıbrıs'ta savaşan oğlunuz yok demiştiniz." Anne çoktan gözyaşlarına boğulmuşmuş bile. Baba ise başını sallayıp üzüntülü bi sesle, "Evet bu bizim oğlumuz. Ancak Kıbrıs'ta değil, yıllar önce Kore'de şehit oldu" demiş.


 
« : 31 Ekim 2006, 14:58:38 »
 

Şu an 17 yaşındayım ve olay bundan 3-4 sene evvel YAŞANMIŞTIR. O yaz en büyük zevkimiz arkadaşlarla gece aşağı inmek idi ve hemen hemen indiğimiz her gece birbirimize korku hikayeleri anlatırdık. Anlattığımız hikayeler genelde kendi hayal ürünümüz olurdu fakat anlatırken sanki yaşamış gibi anlatırdık ve kendi uydurduğumuz hikayeye o ortamın verdiği gerilimle kendimiz de inanır ve korkardık. İçimizde en çok hikaye anlatan Nedim diye bir arkadaşımız idi. Nedim yaşça bizden büyüktü ve bizi korkutmayı iyi başarıyordu açıkçası. Yine böyle bir gecede Nedim bize çok ilginç bir hikaye anlattı. Hikayeye göre bazı insanlar sebepsiz yere içlerinden gelen bir ateşle küle dönüşecek kadar yanıyorlarmış. Bu yanma o kadar çabuk gerçekleşiyomuşki, kendisini kurtarmaya zamanı olmuyormuş kurbanın. Ayrıca bu olay kurban yalnızken gerçekleşiyormuş, yani görgü tanığı olmuyormuş hiçbir zaman. Bu anlattığı hikaye ilginç olduğu kadar inandırıcı gelmemişti çoğumuza. Fakat Nedim evinden getirdiği ansiklopedi de yazılanları bize gösterince tüylerimiz diken diken olmuştu hepimizin. Bu olaylar gerçek yaşanmış olaylar olarak anlatılıyordu ansiklopedide kanıtları ile. O gece eve koşar adımlarla çıktım ve bütün gece gözlerime uyku girmedi. Ertesi gün ise belki hepimiz için hayatımızın en korkunç günü olmuştu. Gelen habere göre Nedim bir sokak arasında ölü bulunmuştu ve işin ilginç yanı Nedim'in gömüldüğü mezarlıkta 1 hafta sonra yangın çıkmıştı ve bütün mezarlar yok olmuştur.İnanmayan arkadaşlar eski gazeteleri karıştırabilirler. Tarih: 3 Eylül 1997, Mersin mezarlığı orman tarafında onlarca mezar yanmıştır..

 

Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol